"Yeni Kıta" yakıştırması yapışıp kalmış. Kolomb'un gemileri yokolalı yüzyıllar geçti oysa. Oradaki "eski" insanları unutmak ve unutturmak istercesine. Denizle, denizin rehin aldığı kara arasında yaşayıp giden o eskileri hunharca telef ettikleri yetmezmiş gibi...Doymak nedir bilmez, kıyıcı, muktedir gözleriyle doğudan batıya baktıklarını ka'le almadan. O gün , bu gün eski bir yanılsamadır "Yeni Kıta".

Calvino, iyice görünmez kılmak için yazıya geçirdiği kentleri, kadın adlarıyla anmıştı onları. Tres Americas 'ın üç kentine hangi adların yakışacağını düşünmemek elde değil. Bir çırpıda ve kuzeyden güneye: Hanna, Esperanza ve Isabella diyeceği geliyor insanın. Geçmişte kalan çağrışımların peşinden giderek.

En kuzeydeki seksen küsur yıl öncenin, rutubetli, dikey, yaratıcı keskinliğinden çok uzakta. Hele dünyaya fütursuzca böbürlendiği kuleleri vurulduktan sonra. Şimdi, ummayan, içekapalı karanlık karıncalar kenti. Ortadaki, küçüldükçe çirkinleşen dünyanın umudu olmaktan çıkmış. Onlarca yıldır aynı yaşlı ve tuhafça iyimser notaları tütün ve rom kokusu eşliğinde nostaljiklere satar olmuş. "Ölsem ne çıkar" insanlarının kenti. En güneydeki, çoğu işgalcilere ait bir tarihin kirinden bir türlü sıyrılamayan. Dumanlı hüzün ve şehvet namelerinin çekilen acıları bastırmaya yetmediği, alınamamış öçler kenti.

Bugünlerinde, gelecekleri için işaretler taşımayan, geçmiş ve kursakta kalmış arzuları çekiştiren, artık eski bir ""Un' America"nın üç başka kenti. Bu kentlerden geleceğe, belki de Ali'nin ve onun gibi imgenin büyüsünü bilenlerin vizörlerine sıkıştırdıkları, geçmişin karanlığından çıkan günahkâr nesnelerinin o iç sızlatan ölgün ışığı kalacak.